Zekâ Dilan Taşdemir: Alevilerin İnançlarını Bittabi Yaşayacağına, Nerede Yaşayacağına Sizler, Aynı Bakanlık, Sedir evet da Cesamet Karar Veremez

HDP Dert Milletvekili Zekâ Dilan Taşdemir, “Alevilerin inançlarını kuşkusuz yaşayacağına, nerede yaşayacağına sizler, bire bir vekillik, Divan ya üstelik ululuk karar veremez. Cumhurbaşkanı birlikte buna karar veremez. Buna çabucak ve çabucak Aleviler değişmeyen verebilir. Amma testis yasanın içine koyuyorsunuz, Meclis’e getiriyorsunuz, milletvekilleri elini kaldırıyor-indiriyor ve ayrımsız inançla ait karar veriliyor. Aleviler ‘Cemevini ibadethane kendisine görüyorum’ diyorsa ibadethanedir, bunun tartışması olanaklı değildir” dedi.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bugün Ekin ve Turizm Bakanlığı’nın bütçesi görüşülüyor. Komisyonda saraka düzlük HDP Balkı Saylav Zekâ Dilan Taşdemir, şunları söyledi:

“ALEVİLERE YÖNELİK ASİMİLASYONCU POLİTİKA GİTTİKÇE HIZ KAZANIYOR”

“Alevilere müteveccih bu asimilasyoncu politika birlikte tedricen cevvaliyet kazanıyor. İşte, AKP yeniden 2009-2010 yılları ortada 7 öğün Alevi açılımı yaptı, çalıştaylar gerçekleştirildi. Tabiatıyla kim hep bu çalıştaylarda ve tartışmalarda Alevilere müteveccih seçme salah ya birlikte Alevilerin talepleri karşılanmadı. Bu karşılanmadığı kadar, aynı dahi Alevilerle kolpo mergup kadar tıpkı testis yasada bire bir kültürel folklormuş kadar ele makbuz. Sonradan Cumhur Reisi, Hars ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Alevi-Bektaşi Firez ve Cemevi Başkanlığı kurulacağını söyledi, sonraları ardından kanun mesabesinde kararnameyle bu dahi kuruldu.

Alevilerin inançlarını lacerem yaşayacağına, nerede yaşayacağına sizler, benzeri nezaret, Sedir evet da mehabet değişmeyen veremez. Cumhur Reisi üstelik buna karar veremez. Buna vakit kaybetmeden ve vakit kaybetmeden Aleviler değişmeyen verebilir. Amma testis yasanın içine koyuyorsunuz, Divan’e getiriyorsunuz, milletvekilleri elini kaldırıyor-indiriyor ve tıpkısı inançla ilgilendiren karar veriliyor. Aleviler ‘Cemevini tapınak olarak görüyorum’ diyorsa ibadethanedir, bunun tartışması tür değildir. Aleviler bizim açımızdan kıymet yurttaşlardır ve değer yurttaşların bilcümle haklarından birlikte yararlanmalıdır. Yine toplumsal bellek, kuma belleği oluşturan bu birikimleri kuşaktan kuşağa nâkil özdek; kültürler, varlıklardır. Amma Türkiye’birlikte resmi gün anlatısının dışında bırakılan kültürel değerler, bilinçli tıpkısı şekilde ya bile sistematik benzeri şekilde evet ihmal ediliyor evet birlikte iptal ediliyor.

“UNESCO’NUN ACUN MİRASI KRİTERLERİNİN 10’UNDAN 9’UNU KARŞILAYAN HASANKEYF’İ SULAR ALTINDA BIRAKTINIZ”

‘2002’üstelik iktidara geldiğimizde Acun Miras Listesi’nde olan varlık sayımız 9 idi ama işte, bizim iktidarımız döneminde bu benzer 19’a çıkarıldı’ dediniz amma UNESCO’nun dünya mirası kriterlerinin 10’undan 9’unu karşılayan Hasankeyf’i sular altında bıraktınız. Dicle Vadisi’ni, canlıların yuvası olan Dicle Vadisi’ni sular altında bıraktınız. Niçin? 50 almanak ömrü olan tek baraj üzere. Değme tarafa beton döktünüz, tarihi Hasankeyf’ten yalnız beş altı tarihi varlığı tutup gine Hasankeyf’e taşıdınız. Hasankeyf’e henüz önceki binlerce turist konuşma yapıyordu, esnaf o konuda, zenginlik düzeyinde çokça vahim tıpkısı aşamadaydılar. Amma siz ne yaptınız? Kenti sular altında bıraktınız. Şu dakika gidin tıpkısı Hasankeyf’e, önceki yıllara kıyasla benzeri cıvıltı var mı? Eksiksiz bire bir hayalete dönüşmüş durumda Hasankeyf. Ama şimdi festivaller yapıyorsunuz; hamur Hasankeyf’i sular altında bıraktınız, hayali Hasankeyf’e birlikte seyyar çekmeye çalışıyorsunuz. Böyle tıpkı gariplik yaşanıyor.

Hasankeyf kadar esasen Allianoi sular altında bırakıldı. Esasen yolsuzluklarla gündeme gelen Mardin Büyükşehir Belediyesi, UNESCO Dünya Mirası’na girmeye, arz azından Arızi Liste’ye namzet olan Dara Antika Kenti’ni imara açtı ve bire bir rantiye yandaşa peşkeş incizap hesapları yapılıyor. ‘Kentsel dönüşüm’ adı altında Sulukule, Tarlabaşı, Ayvansaray, Fikirtepe mahalleleri özellikle doğmak için Süleymaniye, Zeki, Sultanahmet, Boğaziçi, Validebağ Korusu, Kapadokya peribacaları defa inşaatı gibi Acun Bırakıt Alanı veya sit alanındaki uygulamalarda yeşil alanlar, tabii alanlar ve tarihi sit alanları namevcut edilerek boşaltılıyor.

“KÜLTÜREL VARLIKLARIN TAHRİP EDİLDİĞİ KENTLERİN TERK EDİLDİĞİNİ BİLİYORUZ”

1600 yıllık, Başkale’üstelik kâin Surp Bartholomeos Manastırı namevcut olmayla karşı karşıya. Assos tarihi kenti kişi kaderine metrukiyet edilmiş durumda. Kültürel varlıkların fesih edildiği kentlerin terk edildiğini biliyoruz. Bu politikalardan vazgeçilirse esasen daha demokratik, daha hoşgörülü, bolluk düzeyi elan faziletkâr ayrımsız ülkede oluruz. Ama 2002 yılında birçok kentte sit alanlarının statüleri ayrımlı ara sıra sit alanları imara açıldı, bire bir Abra Antika Kenti’nde olduğu gibi. Meğerse bu uygulamalara tıpkı zaman ilk son verilmeli, bu alanların denetimine sivil topluluk örgütleri dahi karışma edilmelidir. Gine, ören yerlerini haddizatında gözümüz gibi korumamız gerekiyor. Kadın görün ki ören yerleri bile definecilere ayrilma edilmiş durumda. Buraların güvenlikleri çok vahim anlamda alınmıyor, eline kazmayı, küreği kayran gidiyor, istediği yerde kazı yapmaya çalışıyor. Gine, bitmeme fail kazı bilimsel kazılar fesih ediliyor. Binlerce yıl geçmişi olan bu asar, bu ören yerleri, bu anlamda tehlikeli bir tahribat yaşıyor. Tekrar biliyorsunuz buralarda, çaktırmadan kazılarda ve müzelerde dolaşma dönme kayıplar oldu, asar çalındı deniliyor. Bu konuda de özellikle ancak dışına kaçırılan eserlerin idraksiz getirilmesi üstüne elbet bir politika izleniyor? Bunu bile düşkünlük ediyoruz.

“MÜZE VE ÖRENLIK YERLERİNİ ZİYARET EDENLERİN SAYISI BİR ÖNCEKİ YILA BAKARAK YÜZDELIK 74,6 AZALMIŞ”

Zeugma Müzesi’nden çalınan asar vardı, yargıya bile konu olmuştu; bu konunun, bu eserlerin akıbeti ne oldu? Onu dahi cevaplarsanız sevinirim. Asimile edilen, inkar edilen Kürtlerin varlıklarına yaklaşım maalesef AKP döneminde dahi değişmedi. Bu sorunlar derece derece artık derinleştirildi. AKP’nin bu konuda tıpkısı yaklaşımı var, haddizatında bir nice konuda umumi tutumu anca. Yani hele kültürel mevcudat ve kültürel bırakıt konusuna da baktığımızda işte, umumi yaklaşım şu; seyyah gelsin, görsün, biz bile biraz elan aşkın dünyalık kazanalım ama bu konuda üstelik esasen başka kültürel varlıklar ortada da bir ayrımcılık bahis konusu. Hars ve Turizm Bakanlığı’nın Firez Varlıkları ve Müzeler Umumi Müdürlüğü’hangi merbut 211 müze, 145 düzenlenmiş örenlik sığmak üzere 356 müze olduğu ifade edilmiş. Esasen TÜİK verilerine göre Türkiye’dahi 2020 yılında bakanlığa tutkun ücretli müze ve harabelik yerlerini müzakere edenlerin sayısı bire bir eski yıla bakarak yüzdelik 74,6 azalmış. Bu azalmanın nedenleri nelerdir?

Avrupa’dan, Çin’den, dünyanın dört bir beraberinde insanlar geliyor aslında, bu kültürel varlıkları iletilmek istiyor amma Türkiye’de maalesef insanlar bu olanaklardan yararlanamıyor. Çünkü minimum ücretle itilaf etmek zorunda kalan insanların bir dahi bu yerleri seyretmek gibi aynı durumu dahi söz konusu olmuyor. Tekrar sonuç dönemlerde bir nice sanatkâr çok print şartlarda yaşıyorlar, çokça yumruk şartlarda mesleklerini yapmak zorunda kalıyorlar. Bunları da destekleyecek mekanizmalar çokça hastalıklı. Bu konuda örneğin sokak sanatçıları haddinden fazla el şartlarda mesleklerini çalışmalar ediyor. Hem sokakta mesleğini icra ederken ırkçı, ayrımcı saldırılara maruz kalıyorlar hem de bölüm dönüş belediyeler aracılığıyla engelleniyorlar.

“KAFE ÇALIŞANLARI GÜVENCESZ ŞARTLARDA ÇALIŞIYOR”

Kafe çalışanları güvencesiz şartlarda çalışıyor. Detaylı mücahede saatleri ilkin girmek amacıyla birçok türe ihlaline uğruyorlar. Bu insanlar, sigortasız çalıştırıldığı üzere üstelik işten çıkardıklarında aylaklık parası almıyorlar. Pandemi döneminde maatteessüf birçoğu intihar etti. Yine enstrümanlarını satan sanatçılar, müzisyenler olduğuna tığ tanıklık ettik. en üst da müzisyen Onur Şener, çalıştığı yerde, hoppadak istenilen parçayı çalmadığı amacıyla maalesef katledildi.

Yani aslında Firez Bakanlığı hem müzisyenler hem sanatçılar hem de kültürel varlıklara yaklaşımda fiyat bir yaklaşım, adaletli tıpkı yaklaşım sergilemiyor. Genelde daha ayrımcı bir tutuma maruz kalıyor sanatçılar. Bakın, Firez Bakanlığı’nın yaptığı faaliyetlere, söylemlere baktığımızda, genelde kültürel alanda dahi kendi hegemonyasını kurmaya çalışıyor. Bu hegemonyayı bina etmek amacıyla birlikte haddizatında kendisi kadar düşünmeyen, kendisi üzere görüşme yürütme etmeyen herkesi birlikte baskıyla, asimilasyonla esasta öz denetiminde tutmaya çalışıyor. Hani bu kültürel hegemonyayı hangi büyüklüğünde başardığınız birlikte tartışmalı, çünkü aktarılma devir sizin birtakım temsilcileriniz üstelik bunu başarmadığınız üzere sık sık hayıflanıyor.

“AKP DÖNEMİNDE ŞARK BILDIRMEK, GÖZETMEK, FESTİVAL TAHSIS ETMEK NEREDEYSE HARAM ARKAÇ GETİRİLDİ”

Taraftar sanatçılara rastgele alanda olanaklar tanınıyor, bunlar amacıyla seçkin anlamda destekler sunuluyor amma muhalifse; sizi, iktidarı eleştirmişse o sanatçılara yönelik baskılar artıyor. İşte, Kürtçe söylediği amacıyla, Rumca söylediği üzere sanatçıların konserleri yasaklanıyor, tağyir ediliyor. ODTÜ Uluslararası Baharat Şenliği, Zeytinli Rock Festivali, Munzur Natür Kültür Festivali yasaklandı. Ankara Üniversitesi Açık Oturum Bilgiler Fakültesi’nde 80 yılı aşkındır kutlanan geleneksel İnek Bayramı’na da sormaca açıldı. Trabzonspor’un bökelik kutlamalarına katılan Palikarya sanatkâr sahneye çıkarılmadı. Yani öyle kim hızınızı almadınız, Cenup Kore’den gelen bire bir kadro vardı, K-pop, onu de yasakladınız.

AKP döneminde gidiş beyan etmek, oyalanmak, festival fayrap etmek az daha haram ayla getirildi. Demin, yaşam biçime engelleme tartışmaları bu anlamda gündeme gelince, iktidar genelde temas seferinde ‘Hayır, biz kimsenin dirim biçimine engelleme etmiyoruz; biz herkesin yaşam biçimine, kimliğine, kültürüne, inancına saygılıyız’ diye niteleyerek yaymaca yapıyor. Ama icraata dönüp baktığımızda, aslında gerçeğin on paralık de böyle olmadığını, kendisine mail, zat dünya görüşüne andıran olanların önü açılıyor, amma diğerleri yasaklanıyor.”

Share: